Çatışma, en az iki bireyin kendi amaçlarına ulaşma doğrultusundaki yaklaşımlarının veya eylemlerinin birbirlerini engellediği, ketlediği veya sınırladığı durumdur. Çatışma durumunda, her birey kendi yaşamı ile ilgili olarak belirlediği ihtiyaçlara, güdülere, dileklere veya amaçlara bağlı olarak karşısındaki kişi ile hiç uyuşmayabilir veya sınırlı bir uyuşmazlık yaşanabilir. Çatışma durumunu ortaya çıkaran çok farklı olaylar olmakla birlikte, genel olarak;
(a) sınırlı kaynakların paylaşımı,
(b) temel psikolojik ihtiyaçların karşılanamaması veya
(c) farklı değerlere sahip olmak,
kişiler arası çatışmaların en önemli tetikleyicileri olarak görülebilir.
Herhangi bir çatışmada bu üç durumdan sadece bir tanesi etkin olabileceği gibi aynı anda farklı nedenler de tek bir çatışma durumunun içinde yer alabilir. Bu nedenle, çatışmanın kapsamlı bir analize ihtiyacı olabilir. Ek olarak, çatışmanın tarafların algısına dayanan bir durum olduğu unutulmamalıdır. Birbiriyle tamamen aynı olan bir çatışma durumu, farklı kişiler tarafından çok farklı şekillerde algılanabilirler ve bu, algılanan çatışmanın ne kadar şiddetli deneyimleneceğini belirler. Çatışmaya ilişkin algılamadaki bu tür olası farklılıklar, kişilerin içerisinde yaşadığı grup / aile, topluluk veya toplumdaki baskın kültürel kabullerle biçimlenebilmektedir. Bu nedenle çatışmaların çözümünde kişisel algıların, tutumların ve inançların cinsiyet, sınıf, etnik köken, dinî inanç vb. ile biçimlenen farklı güç ilişkileri çerçevesinde ele alınması, taraflar arası iletişim eksikliğinin nedenlerini keşfetmek ve çözüm üretebilmek açısından önemlidir.
Çatışma durumları çoğunlukla gerçekçi çatışmalar ve sosyal kimlik çatışmaları olarak iki sınıfa ayrılırlar. Gerçekçi çatışmalar örnekleri yukarıda verilen, çoğunlukla kısıtlı kaynakların paylaşımının veya daha fazla kazanç elde etme motivasyonun ortaya çıkardığı çatışmalardır. Bu tür çatışmalarda, çatışmanın nesnesi çok açık olduğu için bir orta yol bulmak veya tarafların isteklerini tatmin edecek yeni ve farklı stratejiler geliştirmek mümkün olabilir; çünkü taraflar kendi istedikleri “kazançlara” tatmin edici bir yakınlık sağladıklarında çatışma durumunun tamamlanmasını tercih edeceklerdir. Ancak sosyal kimlik tabanlı çatışmalar genel olarak nesnesi belirsiz çatışmalardır. Diğer bir deyişle, ortada kaynak paylaşımından veya elde edilen kazancın miktarından dolayı değil tarafların birbirileri ile ilgili olan algısından kaynaklanan bir çatışma söz konusudur. Tarafların sosyal ve kültürel farklılıklarının yaratacağı ön yargı bu çatışmaları besler. Karşı tarafın da bir “dış grup” olarak algılanması karşımıza en sık çıkan çatışma sorunudur. Söz konusu bu “dış grup” algısı cinsiyet gibi hemen görünebilen ve anlaşılabilen bir farklılıktan da kaynaklanabilir, etnik köken veya politik kimlik gibi anlaşılması daha zor olan farklılaşmalardan da beslenebilir. Sebebi ne olursa olsun burada asıl çatışma nedeninin bu farklılaşma ve önyargılar olduğu unutulmamalıdır. Bu anlamda bir uzlaşı sağlanmadan, tarafların birbirilerine mümkün olduğunca önyargısız bakmalarına yönelik çalışmalar yapılmadan çatışma nesnesine dönmek çok faydalı olamayacaktır.
Uyuşmazlık kavramı; bir veya daha fazla kişinin istekleri, çıkarları, değerleri, inançları, sınırlı bir kaynağın paylaşımındaki görüşleri veya ihtiyaçları farklı olduğunda veya çeliştiğinde, ortaya anlaşmazlık çıkması veya gerginlik yaşanması durumudur. Uyuşmazlık, hayatın gerçeğidir. Uyuşmazlık, amaçları gerçekleştirirken oluşan rekabetten doğar. Amaca ulaşmada rekabet yaşanan her yerde “uyuşmazlık” yaşanması normaldir (Moore, 2003).Çatışma ve uyuşmazlık kavramları sıklıkla birlikte kullanılmakla birlikte aralarında;
● Uyuşmazlık konusunun şiddeti,
● Yaşanma sıklığı,
● Uyuşmazlığın devam süresi ve
● Uyuşmazlık konusunun karmaşıklığı açısından bazı farklar mevcuttur.
Aslında uyuşmazlıklar; bir anlaşmazlığın daha erken, daha az karışık, daha yüzeysel, daha kısa zamanda ve nispeten daha kolay çözümlerle halledilebilecek özelliklerini taşımaktadır. Oysa çatışma, daha derinleşmiş, daha karmaşık, daha uzun vadede ve nispeten daha kapsamlı çözümlerle halledilebilecek bir anlaşmazlık türüdür. Bu sebeple, eğer uyuşmazlıklar erken safhada çözüme kavuşturulamazsa, çatışmaya dönüşebilme ihtimali artacak ve böyle olunca da daha fazla zaman ve maliyet isteyen çözüm süreçleri ile karşılaşılabilecektir.
Özetle, uyuşmazlığın çatışmanın ilk kademesi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, uyuşmazlık veya çatışmanın tek bir derecesinin olmamasıdır. Diğer bir ifadeyle, hem uyuşmazlık hem de çatışma basitten karmaşığa veya yüzeyselden şiddetliye doğru bir cetvel üzerinde ilerler. Bu nedenle uyuşmazlığın en şiddetli olduğu nokta ile çatışmanın en düşük olduğu nokta birbiri içine geçer. Psikoloji bilimi açısından çatışma, burada ortaya çıkma veya dile getirilme davranışı ile birbirinden ayrılır. Bir karı kocanın yaz tatili geçirmek istedikleri yerle ilgili farklı fikirleri uyuşmazlık olarak adlandırılabilir ancak bu fikirlerin karşılıklı olarak birbirilerine ilettikleri andan itibaren yaşayacakları durum çatışma olacaktır.